24 Aralık 2009 Perşembe

Bir Annenin Annece Terbiyesi

Aşçılığıyla ün yapmış yaşlı bir kadın, akşam yemeğine
gelecek olan oğlu ve yeni gelini için yine mutfağına kapanmış, yemek yapıyordu.Aynı akşam yemeğe eski bir aile dostu da davetliydi.Beklenen
misafirler gelip sofraya oturduklarında çok şaşırtıcıbir durumlakarşılaştılar. Yaşlı kadının o gece yaptığı yemekler değme oburların bile iştahını kapatacak kadar berbattı.Tatlılar un
kokuyordu, patatesler yanmıştı, köfteler ise neredeyse hiçpişmemişti. Oğlu, yeni gelini ve ailedostu,kadıncağıza durumu fark ettirmemek için ellerinden geleni yaptılarsa da, yemek
sırasında pek iştahlı göründükleri söylenemezdi. Nihayet yemek bitti ve yeni evli çift annelerinin
ellerini öperekevlerine gittiler. Aile dostları ise biraz dahakaldıktan sonra
gitmeyi düşünüyordu. Oğlu ve gelini gittikten sonra, yaşlı kadına:"Senin harika bir aşçı olduğunu adım gibi biliyorum.Bana söyler misin, bu geceki yemekler neden o kadar kötüydü? Bence ya hastasın ya da bir sorunun var." dedi. Yaşlı kadın gülümseyerek cevap verdi: "Hayır, hiçbir şeyim yok. Kasten yaptım. Bu yemekten sonra oğlum asla ikide bir annesinin yemeklerini hatırlatıp karısının kalbini kıramayacak."

Facebookta okuduğum bir yazı. Hoşuma gitti unutmak istemedim. Aklıma takılan soru ise şu oldu? "Sen bunu yapar mıydın Belgin?" Cevabı hala düşünüyorum:)))

23 Aralık 2009 Çarşamba

Ev meselesi ciddi bir iş!

Bu ara kafayı fena halde eve taktım. Haaa ev almaya değil canım? o takıntım uçtu gitti mazide kaldı.. Ben evin şöyle orasında burasında küçük değişiklikler yapmaktan bahsediyorum. Kafamda isteklerimi maddeledim. Bu benim klasik huyumdur. İsteklerimi tek tek maddelerim. Eskiden günlük tutardım günlüğüme de olabilecek olamayacak tüm isteklerim madde madde yazardım; olanların yanına işaret koyar bu minicik işaretler çoğaldıkça da sevinirdim. Artık günlük tutamaz oldum, onun yerine bloga birşeyler karalıyorum ama biliyorum ki bu hiçbir zaman günlüğün yerini tutamaz n'yse efendim. Madde madde kafamda yazdım. Öncelikle diyorum salonun perde fonlarını değiştireyim sonra o fonlara uygun koltuklara minder diktireyim sonra da o minderlere uygun ıncık cıncık alayım. Düşündüm düşündüm salonumu hangi renkle renklendirsem diye turkuaza karar verdim. Bunlar böylece 3 maddeyi teşkil ettiler. Sonracığıma mutfağın perdesine kafayı taktım. Olmuyor içimiz dışımız bir mutfakta en iyisi şöyle akşamları çekince içimizi dışımızı saklıyan birşey olsun. Bu da etti 4. madde. Sonracığıma banyoya yeni sabunluk takımı almam lazım ama plastik olsun ki çocuklar ayaklandığından beri aldığım ve kırdığım diğer 5 takım yerine geçsin.Bu da etti 5.madde. Sonra oturma odasına diyorum şöyle küçüğünden bir lcd alsam nasıl olur? bu da etti 6. bir de diyorum çocukların odasındaki oyuncaklar kutularda duruyor malumunuz yaramaz oğlum içinden 1 tane bile oyuncak alıcak olsa olan biten bütün kutulardan kule yapıyor hani diyorum bir bölmeli dolap olsa orda oyuncakları dursa fena mı olur? olmaz tabii bu da etti 7. Çok ıkındım sıkındım yatak odasına bir ihtiyaç şimdilik bulamadım. Oysa ki ev sahibi kabul etse balkona bile sıralayabileceğim 40 tane madde var ama olmaz şimdi ayıp olur. Arka balkonu ricamla kapattırdım zaten:) bir de n'rden geldi aklıma eskiden yani 2-3 sene önce şu dış kapı eşiklerine nazar boncuğu yapırtırmak moda olmuştu; sonra geçti gitt.İşte ben onu bir daha yapmak istiyorum ama gerçekten büyük renkli cam boncuktan bu kaçıncı madde oldu kuzum? İşte böyle çok da değilmiş hani isteklerim???

10 Aralık 2009 Perşembe

Eyyy Hayat Lafım Sana!

Eyyy hayat sen benimle dalga mı geçiyorsun Allah aşkına? hıııı!!!!???
Bu n'böyle aylardır beni sürünceme de bırakıyorsun. Kusura bakma önüme koyduğun seçenekleri beğenmiyorum artık yeni bir şeyler sunmalısın bana.. lakin biraz daha benimle dalga geçmeye devam edersen ben de seni alaya almaya başlayacağım haberin olsun...
Herşeyin toz pembe olması gerekmiyor ama herşey de bu kadar karışık ve çetrefilli olmaz ki!! Ayağını denk al sana burdan söylüyorum yoksa kurduğun herşeyi kafama göre değiştirmek üzereyim.. demedi deme!!!

3 Aralık 2009 Perşembe

ZIMBA MANYAĞI...

Biraz önce işyerinde önüme gelen bir faturadan tam 7 tane zımba çıkardım. Yani yuhh çüşş ohaa demeden duramıyacağım. Kardeşim manyak mısın sen kıçı kırık "194,70" Tl'lik fatura için 7 tane zımba basıyorsun. Hani çok uzaktan Fizandan falan gelse kaybolmasın içi açılmasın diye yapıyor diyeceğim ama geldiği yer de İstanbul... Allahtan benim mucizevi bir alet olan zımba sökeceğim var...

19 Kasım 2009 Perşembe

içimdeki ses sustu mu??

yok canım içimdeki ses susar mı hiç?? sadece 2 bloga yazı yazacak kadar vakti olmadı...
http://fifiyledodonunsitesi.blogspot.com
sanırım işlerimi, taşınma ve yeni işe adapte olma sürecimi tamamlayana kadar da içimdeki ses biraz ama azıcık daha isyan etmeden durucak:)))

3 Eylül 2009 Perşembe

Ahhh Eylül ahh....

Bu negatifliğimi hep malum regl günü sendromlarıma bağlamıştım ama şöyle bir geçmiş seneleri de gözönüne alınca anladım ki sebep "EYLÜL".....
Oldum olası bu Eylül ayları beni yıldırıyor.O güzelim deniz,kum,tatil havam bitiyor. Haaa sanki yaz geliyor da ben de eskisi gibi aylarca tatil mi yapıyorum yooo!!! ama olsun işte yılların bir alışkanlığı var hala üstümde. Olmuyor bu geçiş mevsimlerini lafta ben çok sevsem de onlar beni sevmiyolar işte.
Saçımı başımı değiştireyim diyorum ama Tamer'in de askerden gelmesine (son kuaförüm) daha 2 ay var. Aslında Erdal'a da gidebilirim ama o da kardeşim bir kazık bir kazık. Tamam saçlarımı süper yapıyor ama milletin 1 ay ev geçindirdiği parayı benden zınk diye alıyor. Acaba kahkül mahkül mü kestirsem. Şu evde saç boyama işini de bir ben beceremiyorum. Herkesler yapıyor. Şu yaşıma geldim toplasan evde 3 kere saç boyamışımdır. Aslında n'güzel al rengini boya işte di mi?
Bugün Mert'e dedim bu akşam biraz alışveriş merkezi falan gezelim olmadı ıkea'ya gidelim. Hemen "bir şey mi oldu hayatım?" dedi. Adam tanıyor karısını.... Tanısın canım aşkım benim:))) bazen sebepsiz bunaltıyor beni ama seviyorum ben kocamı hem de çook:))) bak şimdi yaaa konu n'relere kayıyor gene..
N'diyordum ben ? hıııı işte buldum sebep "eylül" ama napalım ben ona o bana alışıcak. ayları 11'e indiricek halimiz yok ya!!!!

1 Eylül 2009 Salı

"karşıyım karşı herşeye karşı"

Bugün canım sürekli mızmızlanmak ve şikayet etmek istiyor. Gerçi bunu yapmak için sebeplerim de yok değil. Önce kızım arkasından oğlum hasta oldu. Aslında ben ikisi hastayken de hastaydım ama hastalığımı bile yaşıyamadım. Günlerdir uykusuzluktan bayılmak üzereyim. Normal hastalıktan kaynaklanan uykusuzluğu geçtim şimdi bir de hastalık sonrası çocuklardaki şımarıklıklarından ve değişen uyku düzeninden kaynaklanan bir uykusuzluk çekiyorum. Geçen hafta işi o kadar çok astım ki bugün eve de gidecek durumum yok. Resmen insanın gözleri ağrır mı? gözlerim ağrıyor hem de dayak yemiş gibi. Bir de karnım ve başım ağrıyor.
Bu ara Mert'e de uyuz oluyorum. Özel bir sebepten değil canım istediği için.
Zaten işyerimizi de taşıyoruz , yeni işyeri , yeni elemanlar yeni bilmem n'???
Bir de evin önünü gene kazmışlar yok cetchat yok superonlıne yok kablolu tv nefret geldi vallahi. Ev toz toprak içinde. Efendim sokağa kamera takıyolarmış bizim güvenliğimiz içinmiş hırsız mırsız giremezmiş. Artık o kameralardan hırsızları mı gözetlerler bizi mi orası bilinmez.
"karşıyım karşı herşeye karşı" içimden bu şarkıyı söylemek geliyor.

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Yani resmen kıskanıyorum...


glitter-graphics.com

Offf vallahi kıskanıyorum kardeşim... sırf acaba boş vakit bulur da birgün yapar mıyım diye takip ettiğim börek&çörek blogları var ama ben kendim bunları yapmaya vakit bulamadığım gibi etrafımda da böyle bol çeşitli masa hazırlayan kimse yok...

Hani şöyle benim de haftada 2 gün, gün yapan ve her gününde böyle çeşit çeşit börek çörek pasta kurabiye yapan ayyy yazarken ağzım sulandı komşularım olsa ve onlarında benimkilerle yaşıt azıp kuduran çocukları olsa ( hani azıp kuduran çocukları olursa benimkiler göze batmaz:))) ama yok anacım... zaten böyle komşu edinecek zamanım da yok ki... zaten komşu edinsem de zırt bizim taşınıcağımız tutar... işte böyle kıskanıyorum işteee.....

9 Temmuz 2009 Perşembe

Atam hatamı telafi ettim:))


Bir anda aklıma bloglarımın ikisinde de Atam'ın fotoğrafı olmadığı aklıma geldi. Üniversitedeyken hangi firma olduğunu şu anda tam hatırlamıyorum Atatürk Fotoğrafları ile hazırlanmış bir takvim elime geçmişti; oradaki bir fotoğraf çok hoşuma gitmişti ve yıllarca panomda asılı kalmıştı. Acaba o resmi bulabilir miyim? diye netin başına geçtim ve buldum. İşte o fotoraf budur ama asıl fotoğraf çok daha genişti ve Atatürk yalnız değildi gerçi böylesi benim için daha makbul:))

7 Temmuz 2009 Salı

Çok Üzgünüm Kelebek




"Çok üzgünüm kelebek elimden birşey gelmediği için çok üzgünüm; inşallah annen ve baban bu güç durumdan bir an önce kendilerini ve seni kurtarabilirler..."


Çok sevdiğim arkadaşlarım boşanmaya karar vermişler. İlk duyduğumda şok oldum, ilerleyen vakitlerde Allah'ım n'yapabilirizin planlarını kurdum , şimdi ise çok üzgünüm.
Hala vakit var mı evet var. Birkaç hafta daha var ama bu işler o kadar zormuş ki... Konuşmakla olmuyor, beklemekle olmuyor, yorum yapmakla hiç olmuyor malesef. Gemiler yanmış kül olmuş üçüncü bir kişinin küçük bir yangın söndürücü ile birşey yapması imkansız duruma gelmiş...
Bu özel durumdan ister istemez genellemeler yapmaya başladı kafam; hayatı sorgulamaya, evlilikleri irdelemeye... Evliliğin kutsallığı, çiftlerin birbirine olan saygısı bitti mi anladım ki sevgi de orayı terk ediyormuş hem de arkasına bile bakmadan. Oysa o sevgiyi yeşertmek,büyütmek için n'kadar çabalar harcanıyor n'fedakarlıklar yapılıyor.. İşte sevgi bir evliliği terk etti mi de içinden çıkılmaz çetrefilli bir durum başgöstermeye başlıyormuş...
Hayat elbette bu zor durumlardan sonra da devam ediyor ama şu bir gerçek ki n'kadar basitleşmiş gibi duran bir laf da olsa olan malesef çocuğa oluyor...

1 Temmuz 2009 Çarşamba

17 Ağustos da Depremle Uyanmak

Sonunda yılların stresi, sonuçlar henüz netleşmese de üstümden kalkmıştı. Evet üniversite sınavı gibi bir illeti alt etmiştim üstelik sınavım da kötü geçmemişti. Şimdi kesinlikle tatil zamanıydı...

Yaklaşık 12 yaşından beri her yaz tüm yazımı geçirdiğim yazlığımız ve arkadaşlarım beni bekliyolardı. Hayatımda bir şeylerin değişmeye başladığı daha yazın başından belliydi.Günlerim çok güzel geçiyordu n'de olsa kafam rahattı üstelik sınavdan da istediğime en azından yakın bir puan almıştım. Günlerim sadece deniz , kum, güneş ve eğlenceyle geçiyordu masal gibi...

15 Ağustos günü annem ve babam İzmitte işleri olduğunu söylemişlerdi ben de onlarla gitmek istemiştim sonuçta 1 gün kalıp geri dönücektik; n'den tüm arkadaşlarım yazlıktayken ben de İzmit'e gitmek istemiştim hatırlamıyorum aslında bir işim de yoktu; hem İzmit'te o aylarda hiçbir arkadaşım da kalmazdı bilemiyorum istemiştim işte...

16 Ağustos sabahı kahvaltımızı yaptık yola çıktık zaten Kocaelinin karadeniz kıyısındaki yazlığımızla İzmitteki evimiz arası en fazla 1 saatlik bir mesafedeydi. İzmite vardığımız da resmen yanıyordu; müthiş bir nem, anlamsız bir sıcak ve kasvet vardı şehirde. Üstelik yol çalışması diye her yeri de kazmışlardı n'çok söylenmiştim içimden her yaz toz duman yapıyolar tüm İzmitimi diye...

Bütün gün televizyon başında pineklediğimi hatırlıyorum sonuçta yazlıkta günlerdir televizyon bile görmemiştim ihtiyaç da duymamıştım. Ben televizyon başında pineklerken annem ve babam da dışarıdaki işlerini hallediyolardı. Akşamüstü eve geldiklerinde telefonumuz çalmaya başlamıştı. Hayret herkes bizi yazlıkta biliyordu kimdi ki acaba? Telefonun diğer ucunda Yalova'da yazlığında olan halam vardı babamı istemişti; babamla konuşurlarken babamın yaaa, offf Allah rahmet eylesin v.s gibi şeyler söylediğini duymuştum. Almanyadan yazları Çorludaki yazlıklarına gelen bir diğer halamın eşi vefat etmişti. Ertesi gün cenaze vardı ve babamla Yalovadaki halam Çorluya n'zaman nasıl giderizin planlarını yapmaya başlamışlardı. Önce ertesi gün İstanbulda buluşmaya karar vermişler sonra da vazgeçip halamın hemen bir otobüsle Yalovada kaldığı Aydın 4 Sitesinden İzmite gelmesine...

Saatler bu sıcak havada İzmitte hiç geçmiyordu. Acaba yazlıktaki arkadaşlarım n'yapıyorlardı kesin şimdi balkonda yemeklerini yemiş akşam n'reye giderizin planlarını yapıyolardı; bense Yalovadan halamı bekliyordum. Halam gelmişti babamlarla hoşbeş sohbet muhabbet derken saat bayağı geç olmuştu herkes yatmaya karar vermişti benimse uykum yoktu alışmıştım geç yatmaya ama belki de ben de yatmalıydım. En sevdiğim şeyi yapabilirdim aslında walkmanimi kulağıma takıp hayal kurabilirdim. Evet evet bu en doğru karardı...

Odama gittim o an için en sevdiğim kasetimi walkmanime koydum ve düşler alemine daldım. Yok bir türlü uykum gelmiyordu. Havada n'kadar sıcak ve sıkıcıydı. Unutmuşum yazları İzmitin n'kadar bunaltıcı olduğunu diye düşündüğümü hatırlıyorum ya da acaba hep böyle değildi de bugün mü böyleydi? Hatırlamıyordum ki senelerdir yazlarımı yazlıkta geçiriyordum..

offlaya puflaya saatime baktım oooo 17 Ağustos olmuştu demek ki saat 12'yi de geçmişti bir şarkı daha dinleyip uyumalıyım ya da dur bir şarkı daha derken en son saate baktığımda saatin 1.30'u geçtiğini hatırlıyorum...

Evet 17 Ağustos gecesi gece saat 3'e bir buçuk saat kalmıştı... benim tüm hayatımın yeniden şekilleneceği saate sadece bir buçuk saat....

18 Haziran 2009 Perşembe

çeyize koymayı unutmuşuz...

Evlendiğimden beri çamaşır makinası deterjanlarının kullanma talimatlarında gösterilen ölçek olayına sinir oluyorum.
efendim çamaşırınız az kirliyse 1 ölçek, çok kirliyse 2 ölçek
iyi tamam da bu ölçek n'rede? Benim hatırladığım bundan en az 15 sene önce deterjanların içinden ölçekler çıkardı ama şimdi??? yok! Dikkat ediyorum reklamlarda da var bu ölçeklerden... Demek ki n'ymiş zamanında çeyize deterjan ölçeği de koymak gerekiyormuş biz düşünememişiz...

28 Mayıs 2009 Perşembe

Ethem&Efdal büyüyorlar: Bursa'yı geziyoruz ikinci haftasonu:)) KUŞ PARKI#links#links#links#links#links

içimdeki konuşan belgin: yaz gelmiş gelmiş:))#links#links

yaz gelmiş gelmiş:))

< Yafuu bu pazar gezmeleri, yaz gelince bana süper moral verir oldu.. E kötü yanları da yok mu??? var malesef.. köy evi istiyorum, yakın bir yazlık istiyorum ,dağ evi istiyorum yok yok en iyisi ben çiftlik evi istiyorum:)) şöyle bol yeşilli, temiz havalı, büyük bahçeli, mümkünse deniz havalı, bir sürü ağaçlı, çiçekli hatta böcekli:))


ayyy bir de alışveriş yapasım var ayy bir de tatile çıkasım var ayyy bir dee.... ohh ohhh yaz gelmiş gelmiş belli ben sarhoş oldum bile.. eee yengeç kadını böyle n'payım:)))

Bu arada fotolar 2006 dalaman sarıgerme tatilimizden... o n'müthiş bir yer öyleee...

20 Mayıs 2009 Çarşamba

"Ama ben onun kim olduğunu biliyorum"



Bugün okuduğum bir mailden çok etkilendim ve diğer beğenip de unuttuğum maillerden olmaması için buraya yazmak istiyorum. (bozmamak adına olduğu gibi aktarıyorum)

Yaşlı bir bey, sabah erken evinden çıkmış, yolda ilerlerken, bir bisikletlinin çarpmasıyla yere yuvarlanmış ve hafif yaralanmış. Sokaktan geçenler yaşlı beyi hemen en yakın sağlık birimine ulaştırmışlar.
Hemşireler, önce pansuman yapmışlar ve 'biraz beklemesini ve röntgen çekerek her hangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını inceleyeceklerini' söylemişler.
Yaşlı bey huzursuzlanmış; "acelesi olduğunu, röntgen istemediğini" söylemiş. Hemşireler merakla acelesinin nedenini sormuşlar.
"Eşim huzur evinde kalıyor. Her sabah birlikte kahvaltı etmeye giderim, gecikmek istemiyorum" demiş.

"Eşinize haber iletir gecikeceğinizi söyleriz" deyince.

Yaşlı adam üzgün bir ifade ile "Ne yazık ki karım Alzheimer hastası hiç bir şey anlamıyor, hatta benim kim olduğumu dahi bilmiyor" demiş.
Hemşireler hayretle "Madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor neden her gün onunla kahvaltı yapmak için koşuşturuyorsunuz?" diye sormuşlar.

Adam buruk bir sesle "Ama ben onun kim olduğunu biliyorum" demiş.


"Çiçek sulandığı kadar güzeldir,
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli,
Bebek ağladığı kadar bebektir.
Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin,
bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin."
Can Yücel

15 Mayıs 2009 Cuma

SAYGI

Bana mı öyle geliyor yoksa nesiller geçtikçe insanlar gerçekten de birbirlerine olan saygılarını kaybeder mi olmuş...
Benim annem kayınvalideme " güzin hanım" , kayınvalidem de anneme "sermin hanım" olarak hitap ediyorlar. Bunun kesinlikle resmiyetten değil de aralarındaki saygıdan olduğu da çok açık üstelik. Öyle ki beraber tatile gidyorlar, yiyorlar, geziyorlar, beraber çocuk bakıyorlar yeri geliyor beraber gülüyor&ağlıyorlar ama aradaki saygıyı kaybetmiyorlar.
Oysa ki ben işyerinde bile hiç tanımadığım insanlardan telefonda saygısızlık işitiyorum. Bunu düzeltmek için söylediğim sözlerden de yanlış anlaşılıp daha bir saygısız tavırla karşılaşıyorum.
Geçen sene ki tatilimiz de dikkatimi çeken birşey oldu. Oteldeki birbirini tanımayan yabancı uyruklu insanlar birbirleriyle olumlu yönde hep iletişim içindeler. Selamlaşıyorlar, çocuklarının birlikte oynamalarını izliyorlar, birbirlerine bir şemsiye açma konusunda bile yardımlaşıyorlar. Bizim insanlarımız ise sanki otelin sahibi; binbir türlü hava, selam veren olursa çoğunlukla dikdik bu bana n'diye selam verdi şimdi diye bakma ya da hiçbirisi olmasa bile yanından geçen kişiyi hiç umursamama durumundalar.
Oysa biz Türk halkı olarak hep misafir perverliliğimizle, sıcak kanlılığımızla övünmez miyiz? N'oldu peki artık bize??? N'den hepimiz birbirimize bağırmak için bu denli fırsat kollar olduk??
Sebebi mutsuzluğumuz ve bundan kaynaklanan negatif enerjimiz olabilir mi acaba? 80 ülke arasında yapılan bir araştırmaya göre bu ülkeler arasında en mutsuz insanlara sahip ülke olarak 1. seçilmişiz. Allah'ım n'kadar korkunç birşey bu. Bu mutsuzluğumuz tüm ülkemize yansıyor kendimize ve çevremize olan saygımıza yansıyor. İnşallah en kısa zamanda bu karanlık bulutları tüm ülke olarak üzerimizden atarız ve yine o Akdeniz ruhumuzu yakalarız.

30 Nisan 2009 Perşembe

HAYAT BAZEN AĞLATIYOR:((

Aylar sonra böyle bir yazıyla bloguma dönmek istemezdim ama aylar sonra ilk defa canım buraya bunları yazmak istedi...
Bugün eski bir arkadaşımın annesinin yanımızdan ayrıldığını öğrendim. Gerçekten çok üzgünüm. Şu kanser gerçekten çok hain bir hastalık. N'yazık ki ülkemizde giderek artan da bir hastalık. Hele de sanayi şehirlerinde...
İzmitteki arkadaşlarımdan, yakınlarımdan öğrendiğim kadarıyla kanser Kocaeli'nde giderek daha sık görülmeye başlamış. Hatta benim yaşıtım doğum yapan bir çok arkadaşımın da bebeklerinde değişik hastalıklar çıktı. İnsanın içini bir korku kaplıyor... Gerçi dört bir yanı ağır sanayi ile çevrili İzmit'te bunların olması çok normal diye düşünüyorum. Oysa n'kadar harikadır benim memleketim.. Hem marmara denizine , hem karadenize kıyısı vardır, uludağ'ı aratmayan Kartepesi vardır,yemyeşil köyleri vardır ama n'yazıki bunlar kadar çok da fabrikası vardır.
Eskiden İzmitteki köyümüzde dalları almayacak kadar çok elmamız olurdu.. şimdi??? Herşey gibi onlarda zehirli havaya boyun eğer oldular , gitgide kurudular daha az elma verir oldular..
Ahhh M.... teyzem seni de yedi bitirdi bu zehirli hava .. sen de boynunu eğmek zorunda kaldın... çok üzgünüm senin gibi şeker bir insanı bu kadar erken yaşta kaybetmiş olmaktan...

3 Şubat 2009 Salı

EMLAKÇILAR


Emlakçılarla olan ilk münasebetim öğrencilik yıllarına dayanıyor. Uludağ Ünv. kazandıktan sonra ilk yıl yurtta kaldım ve ertesi sene arkadaşlarımla bir ev kiralamaya karar verdik. Bursa kazan biz kepçe birinci sınıfın bittiği yaz inanılmaz çok emlakçı gezdik. Önce arkadaşlarımla Altıparmak'ta ya da Setbaşı'nda oturalım diye düşündüğümüz için o havalenin birçok emlakçısını ve dolayısıyla da evini gezdik. Bin türlü macera.. Her girdiğimiz emlakçıya aynı şeyi söylememize rahmen "3 oda 1 salon, arakat, kaloriferli ev arıyoruz" ; 2 oda 1 salon evlere mi götürülmedik, teras katlarına mı yoksa bodrum katlarına mı ya da sobalı evlere... Hele öğretmen emeklisi bir emlakçı adam beni n'rdeyse dövücekti. Bize inatla sobalı bir ev göstermek istiyor hem de odun sobalı. Adama gayet sakin anlatıyorum "amcacım ben de arkadaşlarım da daha önce hiç sobalı evde yaşamadık, biz soba yakmayı nerden bilelim hele de bursa gibi lodosu bol olan ve bu yüzden birçok canlar yanan bir memlekette bu bizim için imkansız. öğrenci halimizle odun kömürle nasıl uğraşalım? " Yok adam illaki evi göstermek istiyor ben de inat ediyorum zaman kaybı görmek istemiyoruz diye. Bana adam bağırmasın mı "sen ne şımarık bir çocuksun, senin gibi kızla kimse evlenmez vs. " ya sabır deyip oradan kaçıyoruz. Sonra heykel tarafında ikinci katta bir diğer emlakçı büyük bir kaç odalı ofis ; istediğimiz evi anlatıyoruz kimse oralı olmuyor biz 3 saf n'diye uğraşıyorsak dil döküyoruz sonra aralarından kız sandığımız fakat konuşunca aslen erkek olduğunu anladığımız biri lutfedipte "burda ev mev yok" demesin mi biz şok bir şekilde bir daha asla ikinci katta bir emlakçıya uğramamak üzere resmen ordan da kaçıyoruz. Sonra hatırladığım bir diğer emlakçı tam bize göre bir ev bulduğunu iddia etmişti. 3 oda bir salon yerden ısıtmalı bir evmiş. " iyi dedik" Altıparmakta bir ev. Eve ev sahibi bir yaşlıca amcayla gittik. Eve bir girdik 2 odalı + ısınmak için evde hiçbirşey yok. ne soba ne kombi. Yaşlıca amcaya diyoruz ki amca bu ev yerden ısıtmalıysa bunun kombisi nerede. Amca demezmi" e bu ev aşağı daire sayesinde ısınıyor onlar çok yakıyorlar siz de ısınırsınız!!!" nası yani???" peki bu ev 2 odalı amca?? " biz gene büyük bir düş kırıklığı ile bize bile bile hiç de uygun olmayan evleri gösteren emlakçılar sayesinde ayaklarımız şişmiş vaziyette o bölgede ev tutmaktan vazgeçip çekirge tarafındaki emlakçıları gezmeye başlyoruz. Girdiğimiz bir emlakçı "tam size göre evim var 3 oda 1 salon arakat kaloriferli " demez mi biz havalara uçuyoruz. apartmana gidiyoruz apartman dışardan bakılınca süper. Acaba ne çıkıcak diye merakla eve giriyoruz. Ben hayatım boyunca böyle bir ev görmedim. Ev apartmanın arka tarafına bakıyor ev 2. katta 1. katta apartman görevlisi varmış zaten. Evin bütün camları oyulmuş bir dağ mı diyeyim artık yoksa kaya mı ona bakıyor ama bu kayaya o kadar yakın ki inanın elinizi camdan çıkarınca kayaya değiyorsunuz. Ev doğal olarak gündüz vakti bile gece gibi karanlık kabus gibi.. o evden de kaçıyoruz ve şu ev bu ev derken artık o kadar yılıyoruz ki bir ara n'rdeyse 2 odalı bodrum kat bir evi tutmalı oluyoruz. Son anda bir arkadaşımızın ağlama krizine girmesiyle kendimize gelip o evden de vazgeçiyoruz ve akşamın körü bir saatte tam olarak içini bile gezmediğimiz , baktığımız yerlerden çok alakasız nilüferde bir ev tutuyoruz. Tabii gene emlakçı tarafından kandırılarak bu evi tutmuş oluyoruz. Evi o kadar bilmeden tutmuştuk ki tatil dönüşü eve yerleşmek için ailemle Bursaya gelmiştik ve ben tuttuğumuz evi 1 saat boyu bulamamıştım. Babam da artık şaşkın bir halde "kızım siz gerçekten ev tuttunuz mu yoksa sen hayal dünyasında mı yaşıyorsun " demişti. İşte benim emlakçı maceralarım bitmez; daha aklıma gelen o kadar çok şey var ki sanırım yazmakla biticek gibi değil. Ama bu sayede Bursanın heryerinde ev gezmiş oldum. Her semtteki evlerin özelliklerini biliyorum. Ayrıca o kadar çok emlakçı gezince 2. sınıftan sonra artık emlakçıyı gözünden tanır oldum...

27 Ocak 2009 Salı

BURSA'YI KRİZ TEĞET GEÇMEDİ


Bursa ' da yaşayıp Otomotiv sektöründe çalışan biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki Bursa ' yı kriz teğet geçmedi deldi geçti. İnsanlar birbirlerinin yüzüne ödemelerden dolayı bakamaz; kimse kimsenin telefonunu açamaz oldu. Hergün yeni bir işten çıkarılma dalgası haberlerini alıp kedere dalıyoruz.

Bursa ' da işten çıkarılan birçok insan şu an aldıkları tazminatlarla veya işsizlik parasıyla kendini geçindirir oldu. Peki ellerinde bulunan bu tazminatlar bitince yada 6 ay sonra işsizlik ücretleri kesilince n'olacak??? İşte bunu düşünmek beni gerçekten korkutuyor. İşten çıkarılan her bir insanın en az 4 kişiye bakma zorunluluğu olduğunu düşünecek olursak tablo çok derinleşiyor.

Bir anne olarak çocuklarıma yiyecek ekmek götüremez duruma geldiğimi düşünmek bile istemiyorum. Büyük insanlar belki bazı şeyleri anlıyabilirler ama ya ufacık bebekler?? onlara süt yok, yada bu akşam yemek yok diyebilir misiniz? Bir baba yada anne öyle sanıyorum ki minik yavrularını doyurmak için herşeyi yapar; peki bu herşey bu kriz ortamında kimsenin yeni bir elemana ihtiyacı yokken n'olabilir? işte beni korkutan bir diğer konuda bu.... Dileğim bu ortamda insanların suça yönelmemeleri..

Öyle sanıyorum ki bir süre sonra insanlar ya geldikleri köylerine geri dönecekler ya da çekirdek aile olarak yaşamayı bırakıp yeniden büyük kalabalık aileler olarak yaşıyacaklar.

Bu kriz ortamı daha n'kadar sürer bilemiyorum ama Bursa ' nın toparlanması biraz zaman alıcak gibi gözüküyor.