13 Aralık 2011 Salı

"Bir ben ki benden içeri"

Ben şunu farkettim ki n'zaman hadi blogumu açayım desem içimden şu cümle geçiyor.
"Bir ben ki benden içeri"
Nasıl yani? insan her bloguna bir şey yazacağında iç sesi bunu mu der ? n'dir yani manası?...
Şu olabilir mi; "Hey yavrum hey sen n'yazarsan yaz içerisi çok daha fazla, çok daha karışık! bakalım işin içinden çıkabilecek misin?"

Bilemiyorum çıkabilecek miyim;

Blogcum herşey güzel... Yorucu ama kötü değil Çirkin hiç değil.. Çoook çoook uzun zamandır dualar ettiğim birşey olmak üzere... Gönlüme göre ev alıyorum falan sanma yok öyle birşey bu başka birşey..
Yıllardır sürekli gerilere ittiğim aman beni ele geçirip içimi daha da bunaltmasın dediğim birşey... Meğer n'çok prangalar varmış ayağımda nasıl da görmezden gelmeye çalışmışım yıllardır. Şimdi ortadan kalkmak üzere olması bile hayatımı yoluna koymaya başladı.. Sadece ayağımı değil başımı da rahatlattı.. sırada sabırla beklemek kaldı..
Bu arada ben anladım ki bazen rahatlamalar da sancılı olabiliyormuş blogcum. Rahatlarken su yüzüne çıkanlar biraz beni korkuttu ama bir ohhh çekip teşekkür ettim yine kendime&içime... Meğer n'çok bunalıp dururmuş da belli etmezmiş... İnsanın kendi kendine teşekkür etmesi çok mu garip acaba?
Hayat denen şey insan büyüdükçe kısalaşıp aynı zamanda da zorlaşıyor sanki... Haksızlık değil mi bu yani.. Birinden biri iyi yönde olsa bari. Bir ara bu konuya çok takılmıştım n'den yaşımız ilerledikçe zaman daha kısa geliyor insana diye.. Çok kafa yordum bu mevzuya.. Malum ikizler geceleri uyutmadıkları için insan böyle şeylere sarıyordu... Sonucum şu çıktı blogcum.. İnsan küçükken etrafında tanımadığı görmediği bilmediği çok şey oluyor dolayısıyla algıları sürekli açık kalıyor ve hergün yeni birşeyler katıyor hayatına.. yaş ilerledikçe insanlar rutinlere alışıyor herşeyi bildiğini gördüğünü sanıyor algılarını kapatıyor sonuçta da sanki hergün bir önceki günü yaşıyor ve böylece zaman ona daha kısa geliyor... Bu benim nacizane fikrim blogcum.. Algılarımız hep açık olsun inşallah... Şimdilik bu kadar blogcum.. Öpüyorum yanaklarından da diyesim geldi.. dedim gitti hadi...

12 Eylül 2011 Pazartesi

Kültür olarak ölümle barışık değiliz...Doğrudur...!

 Dr. Sualp Tansan Ayşe Arman'a verdiği röportajında " kültür olarak ölümle barışık değiliz" demiş. Doğrudur. Bir de bunun araştırılması gerektiğini vurgulamış. Ben bu konuda nacizane birkaç fikre sahibim yazmadan duramayacağım.

 Evet ölümle barışık bir toplum olmadığımız kesin. Nasıl olalım ki?

İnsanlarımız yıllarca bir hayal uğruna çalışıyorlar.
"Sahil kenarı küçük bir kasabada bahçeli bir ev mütevazi bir yaşam"
Toplumumuzda 10 kişiden en az 9'u emekli olup böyle bir yerde yaşam kurma hayaliyle yaşıyor. Peki sonra n'oluyor? Şartlar malesef daha oluşamadan yılların mecburiyetler çerçevesinde yaşanmış hayatları bir anda kısa bir süre sonra öleceği haberiyle kendine geliyor. Veyahut şöyle diyelim kendine gelemiyor. Elbette böyle bir durumda ölüme isyan ekstra kazanıyor.
 Ağızdan çıkan sözler
"Ama ben yıllardır bu hayal için çalışıyorum çocuklarımı ancak okutabildim ancak yuvadan uçurabildim benim hayatım şimdi başlayacak ama siz hayatımın son bulacağını söylüyorsunuz"
N'kadar dramatik...

Belki sevdiği işte sevdiği bir mekanda ki yukarıda bahsettiğim kasabayı 3 tarafı denizlerle çevrili yurdumda bulmak zor olmasa gerek ve en önemlisi sevdiği insanla geçirmiş , hayat telaşından zamanı kaçırmamış, çoluğunun çocuğunun okul , iş derdine düşmek zorunda kalmamış bir insan ölümü biraz daha soğukkanlı karşılayabilir.. Bu fikri belki biraz daha içine sindirebilir. Üstelik bizim gibi dinine bağlı bir toplumda çevresel faktörler bu kadar yıkıcı olmasa ölüm daha çok anıla da bilir....


Bol neşeli sağlıklı telaşsız tasasız günlerimiz olsun inşallah....

Sevgiler...

8 Eylül 2011 Perşembe

Hu huuu Blogcum müsaitsen sana uğrayacaktım...

 Heyy içimdeki ses sustu sanan blogcum hiç susar mı o? cırcırcır her sn. mırıldanıyor. Kah iyi şeyler söylüyor Kah kötü şeyler... Bazen beni deli misali kendi kendine gülmekten alıkoyamazken bazen de durduk yere ağlatıyor ; sonuç olarak da hiç susmuyor. Hatta nasıl bir içimdeki konuşan belgin ise gece su içmelere kalksam bıdı bıdısından uykumu kaçırıyor.
  Sevgili blogcum;
 hiç bitmeyen bir yorgunluk, bolca umut , haddinden fazla sevgi taşıyorum bu aralar içimde... mecburiyetlerden tanımış olduğum insanlara karşı daha mesafeli olmayı da öğrendim bu aralar... N'güzel birşeymiş bu. Herkes tarafından sevilmek zorunda olmadığım gerçeğini anlamak beni rahatlattı doğrusu.. Varsın kimi insanlar da sevmesin beni değil mi? N'büyük yükmüş meğersem o blogcum. Sırtımdaki yükleri atmaya başladım gibi hissediyorum. Hayata karşı koyvermişlik demiyelim de bunun adına hayattan dersler çıkarma diyelim di mi?
 Hani şu insanın yapı meselesi olayı var ya blogcum ben onu bu aralar biraz daha farklı algılar oldum. Evet benim değişmeyen bir yapım elbette var "fazla iyimser olmam , her bana yakınana acımam , kimseyi kırmamak zorunda olmam " v.s. gibi.... Şimdi algılayışımdaki değişiklik şu ; madem yapım değişmiyor ben de bu özelliklerimi gösterdiğim bir çekirdek insan oluşturayım gerisini koyvereyim gitsin... Anlatmak zormuş be blogcum sen bir de uygulama kısmını bilsen??
 İşte de böyle... insan 1.5 sene bloguna birşeyler karalamaz da sonra bunları mı yazar..?? Yazdım gitti...
Sevgiler....

19 Mart 2010 Cuma

Hastane mi? Kestane mi???

P'tesi sabahı, sabah sabah annem

" baban ameliyat oluyor dedi"

Böyle kala kaldım.

" n'ameliyatı anne??"

"Hani baban sürekli horluyor yaa, hani baban hiç burnundan nefes alamıyor yaa hani baban....."

"evet anne??"

"hahhh işte biz c'tesi günü babanla muayene olalım dedik. Aslında X hastanesinden randevu alıcaktık ama olmadı biz de yol üstünde SSk ile anlaşmalı Y hastanesine gittik"

"orası n'resi anne ben hiç duymadım adını??"

"hani şurası şurası var ya işte orası"

"Hımmm .. eeeee"

"çok iyi bir Dr vardı orada. 30 yıllık kulak burun boğaz dr'ymuş. Babanı muayene etti hem de SSk ile anlaşmalı ya 6TL'ye. Babana dedi ki.... ___siz bu şekilde hiç nefes alamazsınız, burnunuz tamamen tıkalı, küçük dilinizde de sarkma var, gece uyurken nefessiz kalırsınız yada kalp büyümesi olabilir sizde...."

"Allah Allah"

"Evet kızım ben de gördüm babanın burnu tamamen tıkalı, sonra Dr şöyle devam etti___Biz her ay bir hastalık üzerine kampanya yapıyoruz. Bu ayda aynen sizin bu rahatsızlığınıza çözüm getiriyoruz. Normalde ameliyat 550TL , şu an 350 TL . Düşünün taşının bu arada dahiliye uzmanı ameliyat olabilir misiniz testlerinizi yapsın"

"Bir de dahiliye dr'una test mi yaptırdınız???"

"evet kan aldılar , kalbini, ciğerlerini kontrol ettirdiler babanın herşeyi uygunmuş. Ameliyat olabilir diye raporumuzu da aldık."

"peki bu ameliyatı nasıl yapıcaklarmış anne??"

"çok basit bir operasyonmuş. Lokal anestezi ile de yapabiliyorlarmış ama dr rahat çalışamadığı için genel anestezi yapıcaklarmış"

"orda bir durun anne. Birincisi bu çok basit bir operasyon değil ben daha önce duydum; ikincisi ben genel anesteziden çok korkuyorum"

"Belgin lütfen kızım sen herşeyden korkuyorsun baban karar vermişken onu da korkutma hem biz orda ameliyat olmuş bir adamla konuştuk adam ohh dünya varmış n'den daha önce yaptırmamışım dedi"

"anne ben işe gidiyorum sonra konuşuruz."



Akşam eve geldiğim de babam demez mi
"ben kararımı kesinlikle verdim ç'ba gününe randevu aldım, adam çok doluymuş bir o günü boşmuş."
Ablam da ben de çok karşı çıkmamıza rahmen babam kararını kesinleştirdi. Ç'ba sabahı annem ve babam bize geldiler , annem herzamanki gibi çocukların başında kaldı ben işe geldim Mert babamı hasteneye götürdü. Orda ameliyat n'zaman başlar diye soran Mert'e hemşirenin yanıtı " babanızın hazırlanması 1 saati bulur operasyon da bir o kadar sürer herhalde" olmuş. O aradaki zamanı değerlendirmek adına Mert hastaneden çıkmış kayınvalidemi bizim eve bırakmış tam işe beni almaya gelmişti ki telefonum çalmaya başladı. telefonda babamın numarasını görünce içim bir hop etti. Telefondaki ses babam " kızım saat kaç? ben ameliyatımı oldum." "baba n'diyorsun n'demek oldum? daha kaç dk oldu ki??" "oldum işte odadayım ben" o sırada aklımdan herhalde ameliyat önü babama yatıştırıcı iğne vurdular ki kendin de değil n'dediğini bilmiyor diye geçti. Resmen uçarak hastaneye gittik. Odaya bir girdim babam yatakta kolunda sadece bir serumla yatıyor başında da bıdı bıdı konuşan bir adam. adam bana döndü "kızı siz misin? babanız ölümlerden döndü siz başında değildiğiniz adam çıktığında yalnızdı" hem afallıyan hem sersemliyen hem şu olan hem bu olan ben sadece gerizekalıca gereksiz yere o denyocan adama bir açıklama yaparak " ama bir saat sonra ameliyata giricekti benim babam " dedim.

Meğersem bu neydüğü belirsiz hastanede neydüğü belirsiz bu bıdıbıdılanan adam bir anestezi uzmanıymış. Babamı içeri almışlar , uyutmuşlar tam boğazına hortum sokacaklarken hortum girememiş??? babamın boğazı çok darmış sonra tekrar uyandırmak için çok uğraşmışlar??? biz genel anestezi n'dir bilirmiymişiz. Anestezi uzmanları bizi öldürürlermiş kendileri yaşatırlarmış... adam diyor da diyor ben hala şaşkın kendimde değilim; ancak adam odadan çıktıktan sonra kendime geldim. Baktım babam iyi tuttum babamın dr'unun odasının yolunu... adam beni görür görmez " ama benim bir suçum yok ben babanızı ellemedim bile" demesin mi... sanarsınız karşınızda dr değil de suçu arkadaşına atan ilkokul çocuğu var.

"ben buraya suçlu kim diye sormaya gelmedim. n'yaptınız benim babama ?? onu sormaya geldim. üstelik ben baştan beri karşıyım babamın buraya gelmesine siz n'yin tetkikini yapıpta onayladınız ameliyat olabilir bu adam diye?" "ben onaylamadım dahiliye uzmanımız onayladı" bak şimdi gene suçu başkasının üstüne atma mevzu bahis. "Dr bey hem babama bu operasyon çok kolay demişsiniz hem de şimdi kalkıp ölümden döndürdük diyorsunuz nasıl oluyor bu???? n'den bu kadar basitse lokal anestezi ile çalışmadınız babama o kadar basit olduğunu anlatmışsınız" "yooook lokal anestezi olmaz katliam olur (dr daki cümleye bak) hem babanızın acil durum müdahale ekibi olan ( anlıyorum ki o hastanede yok), yoğun bakım ünitesi olan (bir daha anlıyorum ki bu da yok) ve techizatı tam olan ( haydaaa şimdi bayılıcam bunların techizatı da eksik adamı genel anesteziye almışlar) bir yerde ameliyat olması gerekiyor kendisi riskli bir hasta" "yani bunu siz şimdi anlıyorsunuz öyle mi?? ya babam ölseydi?" " Onu ödeyemezdik, bu arada biz anestezi uzmanının falan parasını ödedik ama tabii size tam para iade edicez" Allahım şimdi deliricem anlıyorum ki anestezi uzmanı da dışardan geliyor. Üstelik adam bir dr gibi değil de daha çok tüccar gibi konuşuyor.

Hemşirelerle geçen saçma diyalogları yazmak bile istemiyorum. Takılmış ama akmayan bir serumu kolundan çıkarttırmak için olan uğraşımımı da... Bu arada tüm bunlar olurken babam hem suçlu, hem çok üzgün hem de çok korkmuş bir vaziyette sadece olanları izleyebildi. Tüm olanları anlatınca annem büyük bir suçluluk duygusu ile sinir krizi geçirdi. Günün akşamına babamın içine bu seferde kocaman onu yiyip bitiren bir kurt düştü, acaba benim bu kadar önemli n'yim var ki beni ameliyat etmediler diye?? ve babam p'be akşamı Bursadan Ankaraya içine düşen bu kurdu gidermek için yollara düştü. Efendim ben ise ç'badan beri n'yerdeyim n'gökte tüm sinirlerim perişan oldu sürekli kendime bunlar nasıl insanlar ki hastane görnümünde ki bu büyük poliklinikte hiç bir donanımları tam değilken insanları genel anestezi ile ameliyata alıyorlar sonra bu devlet nasıl bir devlet ki böyle bir yere SSK ile anlaşma tanıyıp insanları yanıltabiliyorlar, benim annem&babama n'oldu ki böyle dr'ların söylediği her kötü şeye körü körüne inanır oldular?? ve tabii düşünmeden edemiyorum ki ya babama bir şey olsaydı??? İşte de durum vaziyet bu.. bakalım babamın ankara maceraları nasıl sonuçlanacak merakla bekliyorum...


not.
Bu arada durdum düşündüm yaa ben niye bu kurumun adını buraya y hastanesi vs. diye yazdım diye?? Kurumun adı da Esentepe Tıp Merkezi... anlattıklarımın eksiği var fazlası yoktur.

9 Mart 2010 Salı

Cevabı buldum ama yazmak istemiyorum...

Üniversite tercihlerimi yaparken özgürlüğümü ilan etmek adına yaşadığım & büyüdüğüm şehri yazmamıştım formlara oysa zaten özgür bir çocuktum. Sınırlar dahilinde beni sıkmayan bir annem&babam vardı. Olsun ben gene de yalnız yaşamalıydım marifetmiş gibi... İstediğimde oldu. Kazandım bir diğer şehri tek başıma geldim yıllarca tek başıma yaşadım. Güle oynaya gelip gidiyordum iki şehir arasında. Günler geçti , aylar geçti , yıllar geçti özlem büyümeye başladı sadece benim özlemim değildi ki büyüyen ailem benim tercih ettiğim şehre taşındı... sonra gün oldu evlendim; kendime yeni bir yuva kurdum, bu yuvaya iki minik melek daha ekledim. Hem çalışayım hem ikiz çocuk bakayım derken bir de baktım ki yine en büyük yardımıma annem&babam koştu. Bir kere oflamadan baktılar torunlarına. Ben yeni işimin peşinde koşarken annem giderdi tüm evimin ihtiyaçlarını.... ve şimdi gün oldu çocuklarımın anaokulu zamanı geldi ve ben çok çok garip bir şekilde belki de ilk defa annem ve babamdan ayrılmaktan korkuyorum. Bu evimin düzenini yeniden kurmaktan kaynaklanacak bir korku değil, artık onları eskisi kadar sık göremeyecek olmamın verdiği bir korku. 10 yıl önceki cesur Belgin'e n'oldu kuzum? diye kendi kendime sormadan edemiyorum. Cevabı buldum ama yazmak istemiyorum...

26 Şubat 2010 Cuma

İşte Benim İşaretim...



Bundan yaklaşık 10 sene önce gene dün ki gibi bir sıkıntı çökmüştü üzerime. Yurttaydım ve durup durup gözlerim doluyordu. O gün de dün ki hava çok güzeldi. Kendi kendime sebebini bulmaya çalışmıştım sıkıntımın. Böyle çok sıkıldığım günler de moralimin yerine gelmesi için Allah'tan bir işaret gelmesini beklerim (?) kendimce şeyler. O gün de pencereyi açtım ve bir işaret bulmalıyım derken gökyüzündeki gökkuşağını görmüştüm. Sanki 2 sn önce sıkıntıdan bunalan ben değilmişim gibi yüzüme neşe gelmişti. İşte işte işaret geldi diye:))

Dün de mübarek gündeki çok gereksiz mızmızlanmamdan sonra yine penceremi açtım ve karşımda gökkuşağını gördüm. Aklım da kalbim de bir anda 10 sene önceye gitti....

Çaycı ablamız gelmediği için boş olan mutfağa girdim güzelce çay demledim. Sonra onları bir güzel bardaklara doldurup arkadaşlara dağıttım. Herkesin yüzünde bir gülümse oldu. Kendi kendime bu kadar kolaymış demek mutlu olmam da arkadaşlarımı mutlu etmemde dedim....

25 Şubat 2010 Perşembe

Mübarek Günde Mızlanan İnsan... Tövbe Tövbe..


Bugün sabahtan beri mızmızlanıyorum... " off içimde sıkıntı var" " offf bir acaipim" "offf şöyleyim..." "off böyleyim" Nyse sonunda Mert işyerine haşhaşlı lokum alıp getirdi de söylemesi ayıptır çatlarcasına onu yiyip kendime geldim. Demek ki n'ymiş öncelikle karnım açmış... sonralıkla dün çocuklar gece yatakta beni tost yaptıkları için uykusuzmuşum.. daha da sonralıkla bugün çaycımız gelmemiş çay içememişim o da bir stress yapmış , ondan sonraki sonralıkla şu çocukları hangi kreşe vericem ben düşüncesi beynimi yemiş yemiş...

Tövbeler tövbesi bir de bugün mübarek bir gün.. Mevlüt kandili insanlar dualarla zaman geçirirken benim yaptığıma bak:(( işte bak bir sebep daha varmış mızmızlanmam için günü yaşamamışım... Ama artık mızlanmıycam sıkıldım mızıklamaktan hava harika penceremi açıp işime gömülücem.... Kandile özel simit mi alsam eve giderken o da bana iyi gelir:)))